Pınar İlkiz, her ikisi de mimar olan Lügen Sarıçiçek ve Hande Cedimoğlu’nu Feneryolu’nda ziyaret etti ve ikilinin deneysel mekanlar, mobilya ve tasarım gerçekleştirdikleri cLicHe hakkında bilgi aldı. Hem okuyalım hem dinleyelim, yalan dünya seni güzelleştirelim.

Futuristika: Sürdürülebilirlik sizin için ne ifade ediyor?

Hande: Özellikle malzemelerle oynamayı sevdiğim için, malzemeye şartlandırılmış -masa, sandalye, neyse- şeylere dikte edilmiş olanları biraz bozmak benim için herhalde sürdürülebilirlik. Malzemelerin birbirleriyle olan iletişimi, özellikle zıtlıklar üzerine çok fazla, hayatımda da öyle. Çok koşturuyorken bir anda hiçbir şey yapmıyor olduğum çok fazla dönem var. Yaptığım şeylerde de onu kullanıyorum ve insanların hayatına küçük şeylerle, bir şekilde onlarla iletişim kurma yöntemim bu benim. Yani sürdürülebilirlik. Onların ihtiyaçları doğrulusunda ama belki biraz müdaheleyle. Belki o benden bir masa istiyorsa masa ama gibi.

F: Tasarımlarınız herhangi bir yerde sergilendi mi? Bu bir sergi olur, tiyatro dekoru olabilir.

H: Lügen’in tasarımları 17-20 Şubat Anne-Bebek-Çocuk ürünleri fuarında Cliche-Kids olarak sergilendi. Taksim’de Tezgah diye bir bar var bir tanesi orada. Tekerlek raf aynalı şu anda orada duruyor ve oraya yakıştığını düşündüğüm için, zaten tanıyorum da sahiplerini.

Lügen: Yine aynı şekilde bir tanesi de yine Taksim’de bir hostelde sergilendi.

H: Evet, ağaç olan da Taksim’de yani açılan Arch-ist Hostel var, orada yılbaşı ile beraber sergilendi. Bu yakın zamanda olursa Kargaşa’da sergilenecek.

F: Fuarda tasarımlara ilgi nasıldı?

L: İlgi çok iyiydi.

H: Sadece ilgi.

L: Sadece ilgi ama sonuçta ilk defa bir şey yapıyoruz. Farklı ürünler olduğunu düşünüyoruz. İnsanlara bazen anlatmak zorunda kalıyoruz, hani “Bunlar nedir?” sorusuyla da karşılaştım, “Ne satıyorsunuz siz?” diye soruyorlar. Çünkü mobilya olduğunu açıklamak zorunda kalıyoruz, dekor gibi görüyorlar daha çok. Onun dışında çocuklar da aileler de gayet ilgi gösterdiler.

F: Biraz önce anlattın ama tasarımların ilham kaynağı değişiyor. Bazen, mesela bu müzik konsolu gibi, istek üzerine olabiliyor ya da blogda yazmıştınız, bir sözlük entry’si ilham kaynağı olabiliyor. Genelde nasıl oluşuyor bunlar, hepsi muhtemelen bu şekilde oluşmuyor çünkü.

H: Tabii. Aslında benim çok fazla ve çok anlık değişimlerim olabiliyor, sağlıksız bir şey yani. Kişiye özel yapıyorum ama önce kendime yapıyorum bunları. O da biraz sağlıksız oluyor. İnsanların anlamamasına neden olan durumlar da var. Hislerime göre ilerliyor, o anlık. Çok fazla araştırma yapmayı seviyorum ama o araştırmaya kendim yön veriyorum.

L: Herkes öyledir bir bakıma. Kendi karakterin ya da ruhsal durumun etkliyor.

H: Hani dışardan gelen tepkiler yön verir ya, öyle bir şey olmuyor bende.

F: Peki hiç birisi için yaptığın bir tasarıma revizyon isteyen oldu mu?

H: Çok fazla görünürde olmadığı için belki de öyle bir şey isteyen olmadı.

L: Mehmet Ali’de oldu gerçi (müzik konsolu), biraz revize edildi tabii ama normal bir şey.

H: O ihtiyaca göreydi, tasarım üstünde değil de daha çok şunu ekleyelim şeklinde oldu.

L: O kullanacağı için normal olarak, biz belli bir fonksiyonunu biliyoruz, bir şeyler çıkıyor, o diyor ki “Buna bir raf lazım” yapıyoruz o zaman.

F: Mezeler’i bir ara sahibinden.com’da satışa çıkarmışsınız galiba?

H: Ay evet, korkunçtu.

F: Tasarımlarınızı açıklamak zorunda kaldınız mı?

H: O tam ilk çıkışımızdı. Ben satılması önemli ama kendime yapıyorum daha çok. Ya da yapıyorum da gelsinler görsünler, iletişim kurmak benim amacım ama bunun için de insanları bir yerden çekmek gerekiyor. Sonuçta Lügen’in de yapısı daha dışadönükolduğu için burdan satış yapalım, bir tepki olur mu acaba derken hiçbir tepki gelmedi tabii ki.

F: Çektiniz mi peki ne yaptınız?

L: Çektik.

F: O zaman ne koymuştunuz? Çocuklar yoktu değil mi?

L: Hayır yoktu.

F: Tasarımlarınızın şu anda satın alınabileceği bir yer var mı?

L: Direkt iletişim adreslerimiz ve internet sitelerimiz var. Hatta ikisi için de ayrı internet sitesi yaptık, birbirlerinin linkini koyduk.

H: Ama ikisi birbirinden tamamen bağımsız.

F: Yurt dışından size benzer işler yapan ve takip ettiğiniz birileri var mı? Kontak halinde olduğunuz ya da?

H: Ben isimlerde çok fazla takılmıyorum ama bu dönem özellikle Barcelona’da yaşayan bir arkadaşım Drap-Art diye bir sergi var. Geçen sene öğrendim ben de, algıda seçicilik oldu. Bu sene son başvuru tarihi Haziran’da, onlarla bir bağlantı kuracağım, o kadar. Kişi olarak aslında “Şunu da özellikle beğenirim” dediğim birisi yok. Çok fazla kişi vardır ama biraz bencilim galiba, kendim daha önplandayım deyip hemen geçebiliyorum.

L: Belki bir de çok fazla birilerini örnek alıp, takılmak, esinlenmek, bunlar bana göre de değil. Şöyle bir şey vardır, çok fazla birilerini takip edersen onun gibi olmaya başlarsın, benim düşüncem öyle. Beğendiğin insanlar olur ama her şeyini beğenince de farkında olmadan ona kayıp, onun tarzında da bir şeyler yapmaya başlayabilirsin.

H: Bu eskiden beri böyle aslında, kopya ede ede bir sürü şey oluyor ama…

F: Peki Lügen, senin içindeki bu çocuk sevgisi?

L: Anlatılmaz yaşanır, görmeniz lazım. O dört gün fuarda eve geldiğimde ayakları tepeye koyuyordum o kadar yorgundum ama bir ay olsa, iki ay olsa giderim. O kadar iyi hissettim kendimi onlarla. Çok pozitifler bir kere.

H: Ben daha çocuk gibiyim galiba, çek botu onlarla aynı kafada olduğum için belki anlaşamıyorum, bilmiyorum. Lügen daha böyle anne.

L: Evet, anne kız modu oluyor. Mesela ben orada yıldız tuvalet masasını yapıyorum, ışıklı bir şeyler, çocuğu görünce de anne-kız şeklinde “Bunun büyüğünü yaparım kendime” diye düşünüyorum. Zaten kendime yapıyorum. Ailem de hep öyledir, “Sen kendine yapıyorsun” diyorlar.