Fransa’nın başkenti Paris’in Quarter Latin bölgesindeki meydan; şair, yazar, öğrenci, filozof, aylak, meraklı herkesi çeken bir auraya sahip. (Bahsedilen öyle bir meydan ki 1930′larda bir masada Sartre otururken hemen yan café’de başka bir masada Albert Camus’yü görebilirdiniz.) Bundan yıllar önce özellikle öğrencilerin gözdesi olması ve yeraltı partileri ile de ünlü olan mekan geçen günlerde kültürel gerillalar olarak adlandırılan ama aslında dillere destan bir grubun hikayesi ile çalkalandı. Sessiz bir çalkantı olsa da bu yine de bizim gibi insanlara yastık altı hikayesinden öte bir tat veriyor.
UnterGunther isimli bir grup, ki adının çok da manalı bir şey olduğunu düşünmeyin hatta kulağa Almanca gelebilir ama bu konuda da yanılıyorsunuz. İsveçliler ve Fransızlar’dan oluşan bir gruptan bahsediyorum. 150′ye yakın üyesi olan grup gündelik hayat sizin benim bildiğim gibi yaşıyor, bir banka veznesinde sıkılıyor ya da en iyi ihtimalle bir reklam şirketinde şahane fikirlerini ete kemiğe büründürüyor. Ama işin asıl güzel yanı geceleri başlıyor. 10 ayrı kolu olan grubun her kolu bir konu üzerine uzmanlaşmış, mesela sadece kadınlardan oluşan bir grup binalara süzülüp girme konusunda ustalaşmış. Grubun sözcüsü Lazar Klausmann “Biz mekanlara izinsiz yerleşen insanlar değiliz. Bu mekanlar evremizdeki karamsar yerler, bunları politik olmayan yaratıcı buluşmalar, film festivalleri ya da mekanın yenilenmesi için kullanıyoruz.” diyor. Pek de haksız sayılmaz zira Fransa’nın bazı kullanılmayan bölgelerinin yeniden inşası gibi ulvi bir göreve adamışlar kendilerini.
2004′te polis yeraltında bir mekan keşfediyor. İçinde barı, restoranı ve hatta sineması olan bu mekan UnterGunther’in bulduğu, yenilediği ve kullandığı bir mekan. Daha sonra polis grubun peşine düşüyor. Taş ocaklarında konser veren, çeşitli anıt ve abidelerin altında tiyatro gösterileri ya da okuma toplantıları düzenlemek gibi birçok diğer etkinliğe ön ayak olan grup son dönemde şahane bir olaya imzasını attı, hem de bir anda olup biten bir olayla değil koskoca iki yıla yaydıkları bir eylem ile.
Quarter Latin’deki Pantheon binasına 2005′te gizlice giren grup bir gece içeride “unutulmalarını” sağladı ve kendilerine bir yer işaretlediler. Zamanla anahtarlar yapıldı, içeride kendilerine bir oda inşa ettiler. Hem vakit geçirmek hem de tamirat için gerekli şeyleri tedarik ettiler. Grubun bu sefer rock konseri ya da sinema gösterisinden daha ironik bir amacı vardı; 1850’de yapılmış ve paslanmaya terkedilmiş Wagner saatini tamir etmek! Bu zaman zarfında saati tamir eden grubun girişini çıkışını ve hatta tamiratını kimse farketmedi. Buna saatten sorumlu Ulusal Abideler Merkezi ya da Pantheon’un müdürü Bernard Jeannot de dahil. Hatta Pantheon’un gişe görevlisi “Ben yıllardır burada çalışıyorum. Bu binanın her köşesini bilirim ama hiçbir şey farketmedim.” dedi. Grup üyelerinden Jean-Baptiste Viot namı almış yürümüş bir saat tamircisi olduğu için Wagner saati onlar için çocuk oyuncağıydı.
Grubun saatle işi bittiğinde ve saati çalıştırdıklarında bu sefer grup içinde bir tartışma çıktı; “Bunu yetkililere bildirsek mi bildirmesek mi?” Sonuçta saati çalıştırdıklarını haber verme kararı alan grup Pantheon’un müdürü ile bir görüşme talep etti. Müdür Jeannot olanları duyunca önce kendisine koca bir şaka yapıldığını düşündü, ne zaman ki saatin çalıştığını gördü, o an hem mesleki kariyeri hem de kendisi için çok kötü bir evreye giriş yaptığını farketti. Olay tabi ki yargıya intikal etti, tabii ki 48 bin 300 avro gibi astronomik bir tazminat talep edildi, tabii ki onlar bir kısım halkın gözünde “kültürel gerillalar“dı. 23 Kasım 2007′de Paris’te Adalet Divanı’nın karşısına çıkan dört grup üyesi sadece 20 dakikalık bir tartışma sonucu karşı tarafın avukatı Eric Gomez’i ve müdür Jeannot’u hayal kırıklığına uğratarak beraat etti. Ve bir kez olsun bir şehir efsanesi bize yastık altı hikayesi olmaya yüz tutarken istediğimiz şekilde bitti.
Unutmadan ekleyeyim, grubun eylemleri hala devam ediyor. Birgün Kapadokya’da rock konseri diye bir broşür geçerse elinize değerini bilin derim.